Arkeolojide Kantitatif Analiz: Buluntu Yoğunluğunun Söyledikleri
Modern arkeoloji, geçmişi sadece estetik veya nadir eserler üzerinden değil, aynı zamanda sayısal verilerle anlamlandırmaya odaklanır. Bu **kantitatif (nicel) arkeoloji** yaklaşımının en temel ve güçlü araçlarından biri, **buluntu yoğunluğu (artifact density)** analizidir. En basit tanımıyla buluntu yoğunluğu, belirli bir kazı hacminden çıkan buluntu miktarının o hacme bölünmesiyle elde edilen bir orandır. Bu basit oran, arkeologlara "bu tabakada çok seramik var" gibi öznel ifadelerin ötesine geçerek, "Locus 101'in seramik yoğunluğu 85.6 adet/m³ iken, Locus 102'nin yoğunluğu sadece 12.1 adet/m³'tür" gibi objektif ve karşılaştırılabilir veriler sunar. Bu sayısal temel, bir yerleşim yerindeki farklı alanların fonksiyonlarını, kullanım sürelerini ve terk edilme süreçlerini anlamak için kritik öneme sahiptir. Örneğin, bir evin mutfak alanındaki hayvan kemiği yoğunluğu ile oturma odasındaki yoğunluğun farklı olması beklenir. Yoğunluk analizleri, bu tür mekansal ve zamansal farklılıkları bilimsel bir zeminde yorumlamamızı sağlar.
Yoğunluk Analizinin Yorumlanması: Aktivite Alanlarını Anlamak
Bir arkeolojik alandaki buluntu yoğunluğunun dağılımı, geçmişteki insan davranışları hakkında ipuçları sunan bir harita gibidir. Arkeologlar, farklı buluntu türlerinin (seramik, yontmataş aletler, hayvan kemikleri, metal cürufu vb.) yoğunluklarını karşılaştırarak **aktivite alanları** tanımlamaya çalışırlar.
- Yüksek Yoğunluklu Alanlar: Yüksek buluntu konsantrasyonları genellikle yoğun insan faaliyetlerine işaret eder. Örneğin, çok sayıda kırık seramik ve hayvan kemiği içeren yüksek yoğunluklu bir tabaka, bir **çöp çukuru** veya bir evin arka bahçesindeki atık alanı olabilir. Benzer şekilde, binlerce yontmataş alet artığı (debitaş) içeren bir alan, bir **litik atölye alanı** olarak yorumlanabilir. Yüksek yoğunluk, o alanın ya uzun süre kullanıldığını ya da kısa sürede çok yoğun bir şekilde atık biriktirilen bir yer olduğunu gösterir.
- Düşük Yoğunluklu Alanlar: Düşük yoğunluk da en az yüksek yoğunluk kadar anlamlıdır. Örneğin, bir tapınak veya idari bir yapının tabanlarında çok az buluntuya rastlanması, bu mekanların düzenli olarak **temizlendiğini** ve çöp birikimine izin verilmediğini düşündürür. Benzer şekilde, bir sel veya rüzgarla oluşmuş doğal bir dolgu tabakasındaki buluntu yoğunluğu, insan eliyle oluşmuş bir dolguya göre çok daha düşük olacaktır. Bu da arkeoloğun, tabakaların **formasyon süreçlerini** (kültürel mi, doğal mı) ayırt etmesine yardımcı olur.
Hesaplama Metodolojisi: Adet mi, Ağırlık mı?
Buluntu yoğunluğu genellikle iki farklı yöntemle hesaplanır ve her birinin kendine özgü avantajları ve dezavantajları vardır:
- Adet / Hacim (Sayısal Yoğunluk): En yaygın ve hızlı yöntemdir. Kazı biriminden çıkan buluntu sayısı (örn: 152 seramik parçası), o birimin hacmine (örn: 2.5 m³) bölünür. Bu yöntem, genel bir karşılaştırma için kullanışlıdır. Ancak bir zayıflığı vardır: Kırılganlık. Örneğin, tek bir büyük çömleğin kazı sırasında 100 küçük parçaya ayrılması, buluntu sayısını yapay olarak şişirerek yoğunluk değerini yanıltıcı bir şekilde artırabilir.
- Ağırlık / Hacim (Kütlesel Yoğunluk): Bu yöntem, yukarıda belirtilen kırılganlık sorununu büyük ölçüde ortadan kaldırır. 100 küçük parça, tek bir büyük parçadan çok daha az ağırlığa sahip olabilir. Bu nedenle, ağırlık bazlı yoğunluk, genellikle alandaki orijinal malzeme miktarını temsil etmede daha güvenilir kabul edilir. Bununla birlikte, bu yöntem de malzeme türünden etkilenebilir (örneğin, yoğun bir taş parçası ile gözenekli bir seramik parçası aynı boyutta olsalar bile farklı ağırlıklara sahip olacaktır).
Hesaplama yaparken en önemli nokta, buluntu miktarını, kazılan toprağın kabarmış (hafriyat) hacmine değil, **yerindeki (in-situ) hacmine** bölmektir. Yerindeki hacim, toprağın sıkışmış, orijinal halidir ve doğru bir bilimsel oranlama için bu değer kullanılmalıdır.