Hesaplanmasını istediğiniz alanı boş bırakın, diğerlerini doldurun.
Adrenalin (uluslararası adıyla Epinefrin), vücudun doğal "savaş ya da kaç" tepkisinden sorumlu olan, böbreküstü bezlerinden salgılanan hayati bir hormondur. Tıpta ise, özellikle yoğun bakım ve acil servislerde, hayatı tehdit eden durumlarda kullanılan en güçlü ilaçlardan biridir. Hem alfa (α) hem de beta (β) adrenerjik reseptörler üzerinde potent etkilere sahip olması, onu kardiyak arrestten (kalp durması) şiddetli alerjik reaksiyonlara (anafilaksi) kadar geniş bir yelpazede vazgeçilmez kılar. Bu hesaplama aracı, bu kritik ilacın infüzyon dozlarının doğru ve hızlı bir şekilde ayarlanmasına yardımcı olmak için tasarlanmış bir klinik destek aracıdır.
Adrenalinin vücuttaki etkisi, uygulanan doza göre değişkenlik gösterir. Bu, klinisyenlerin hedefe yönelik bir tedavi planlamasına olanak tanır.
Düşük dozlarda, Adrenalinin kalpteki Beta-1 ve damarlar ile bronşlardaki Beta-2 reseptörleri üzerindeki etkisi baskındır.
Doz artırıldıkça, Adrenalinin damar duvarlarındaki Alfa-1 reseptörleri üzerindeki etkisi ön plana çıkar. Bu, tüm vücuttaki damarların güçlü bir şekilde kasılmasına (vazokonstrüksiyon) yol açar. Sonuç olarak sistemik vasküler direnç (SVR) ve kan basıncı belirgin bir şekilde yükselir. Bu etki, özellikle şok durumlarında hayati organlara kan akışını sürdürmek için kullanılır.
Her ikisi de güçlü vazopresörler olsa da aralarında önemli farklar vardır. Norepinefrin (Noradrenalin) daha saf bir alfa-agonisttir ve temel etkisi damarları kasmaktır. Adrenalin ise hem güçlü bir alfa-agonist hem de çok güçlü bir beta-agonisttir. Bu nedenle Adrenalin, Norepinefrin'e kıyasla kalbi çok daha güçlü uyarır (kalp hızını ve kasılma gücünü daha fazla artırır) ve bronşları daha etkili bir şekilde genişletir. Bu fark, anafilaktik şok gibi hem damar genişlemesi hem de bronkospazmın olduğu durumlarda Adrenalin'i ilk tercih yapar.
Adrenalin infüzyonu, modern tıbbın en kritik müdahalelerinden biridir:
Adrenalin'in (Epinefrin) keşfi, modern endokrinoloji ve farmakolojinin başlangıcındaki en önemli adımlardan biridir. Bu süreç, tek bir kişiden ziyade birkaç bilim insanının katkılarıyla ilerlemiştir. 1895'te Polonyalı fizyolog Napoleon Cybulski, böbreküstü bezlerinden kan basıncını yükselten bir özüt elde eden ilk kişi oldu. 1897'de Amerikalı farmakolog John Jacob Abel, bu özütten saflaştırılmış ancak kristalize olmayan bir form izole etti ve ona "epinefrin" adını verdi.
Ancak bu alandaki en büyük atılım, 1901 yılında Japon-Amerikan kimyager Dr. Jokichi Takamine tarafından yapıldı. Takamine, hormonu saf ve kararlı bir kristal formda izole etmeyi başardı ve patentini "Adrenalin" adıyla aldı. Bu, bir hormonun ilk kez saf olarak izole edilmesiydi ve ticari olarak üretilmesinin önünü açtı. 1904'te Friedrich Stolz tarafından kimyasal yapısı aydınlatıldı ve sentezlendi. Bu keşifler zinciri, anafilaksi, kardiyak arrest ve şok gibi durumların tedavisinde devrim yarattı.
Adrenalin, kritik bakım ve acil tıbbın temel taşlarından biridir ve kullanımı güncel uluslararası kılavuzlar tarafından şekillendirilmektedir. Aşağıda, Adrenalin'in farmakolojisi ve klinik uygulamaları hakkında temel ve güncel bazı önemli kaynaklar listelenmiştir.