Hesaplanmasını istediğiniz alanı boş bırakın, diğerlerini doldurun.
Argipressin, sentetik olarak üretilmiş Vazopressin hormonudur. Vazopressin, normalde hipotalamusta üretilip arka hipofiz bezinden salgılanan ve temel fizyolojik görevi böbreklerden suyun geri emilimini sağlayarak vücudun su dengesini korumak olan Antidiüretik Hormon (ADH) olarak da bilinir. Ancak, farmakolojik olarak yüksek dozlarda ve infüzyon şeklinde kullanıldığında, katekolaminlerden (Adrenalin, Norepinefrin) tamamen farklı bir mekanizma üzerinden etki gösteren güçlü bir vazopresör (damar büzücü) haline gelir. Bu benzersiz özelliği, onu özellikle katekolaminlere dirençli vazodilatör şok durumlarının tedavisinde kritik bir ikinci basamak ajan yapar.
Vazopressin'in hemodinamik etkileri, iki ana reseptör tipi üzerinden gerçekleşir. Bu, onu diğer vazopresörlerden ayırır:
Şok tedavisindeki temel faydası, damarların düz kas hücrelerinin yüzeyinde bulunan V1 reseptörlerini uyarmasından kaynaklanır. Bu uyarı, hücre içine kalsiyum akışını tetikleyerek potent bir vazokonstrüksiyona (damar büzülmesi) neden olur. En önemli özelliği, bu etkinin adrenerjik alfa (α) reseptörlerinden tamamen bağımsız olmasıdır. Septik şok gibi durumlarda vücut asidik hale gelir ve katekolaminlerin alfa reseptörlerine olan duyarlılığı azalır. Vazopressin ise asidik ortamda bile etkinliğini korur, bu da onu "katekolamin direnci" gelişen hastalarda değerli kılar.
Böbreklerin toplayıcı tübüllerinde bulunan V2 reseptörlerini uyararak suyun geri emilimini artırır. Bu, ilacın ADH olarak bilinen hormonal etkisidir ve vücuttaki sıvı hacminin korunmasına yardımcı olur.
Vazopressin infüzyonu, özellikle kan damarlarının aşırı genişlediği (vazodilatasyon) ve kan basıncının tehlikeli derecede düştüğü şok tablolarında kullanılır.
Katekolaminlerin aksine, Vazopressin infüzyonu genellikle kan basıncına göre sürekli artırılıp azaltılmaz (titre edilmez). Bunun nedeni, terapötik aralığının dar olması ve daha yüksek dozların yan etki riskini belirgin şekilde artırmasıdır.
Vazopressin'in hikayesi, 19. yüzyılın sonlarında hipofiz bezinin sırlarının çözülmeye başlamasıyla başlar. 1895 yılında George Oliver ve Sir Edward Sharpey-Schafer, hipofiz bezi özütlerinin kan basıncını yükselten bir "pressor" madde içerdiğini gösterdiler. Yıllar sonra, 1928'de, Parke-Davis ilaç şirketinden Oliver Kamm ve ekibi, bu özütü iki farklı hormona ayırmayı başardı: rahim kasılmalarını uyaran Oksitosin ve kan basıncını yükseltip idrar çıkışını azaltan Vazopressin.
Ancak asıl çığır açan gelişme, 1953 yılında Amerikalı biyokimyager Vincent du Vigneaud ve ekibinden geldi. Du Vigneaud, Vazopressin'in amino asit dizilimini başarıyla çözdü ve ardından bu hormonu laboratuvarda yapay olarak sentezledi. Bu, bir polipeptit hormonun ilk başarılı senteziydi ve biyokimya alanında bir dönüm noktası olarak kabul edildi. Bu olağanüstü başarısı nedeniyle Dr. du Vigneaud, 1955 yılında Nobel Kimya Ödülü'ne layık görüldü. Bu çalışma, hormonların yapısı ve fonksiyonu hakkındaki anlayışımızı temelden değiştirmiştir.
Vazopressin'in septik şoktaki rolü ve klinik kullanımı, büyük ölçekli çalışmalar ve uluslararası kılavuzlarla belirlenmiştir. Aşağıda, bu konudaki en önemli kaynaklardan bazıları yer almaktadır.